Çocukluk yaşlarından itibaren insanlar diğer kişileri etkileme ve onları kendi fikirleri doğrultusunda yönlendirme çabası içersine girmektedir. Diğer insanları yönetme ve yönlendirme davranışlarını çok küçük yaşlarda oynan oyunlarda görmek mümkündür. İlköğretime başlamadan önceki çocuk oyunlarında bile grubun içersinde diğer çocuklara rollerini paylaştıran, oyunun kurallarına göre oynanıp oynanmadığına karar veren kişiler bulunmaktadır.
Birçok insanda iş ve eylemlerin kendi bakış açılarına uygun şekilde ve benimsedikleri yöntemlerle yapılması isteği vardır. İnsanoğlunun çevresindekileri etkileme ve yönlendirme isteği, hangi alanda olursa olsun tüm insanları potansiyel bir yönetici adayı konumuna getirmektedir.
Bu bakış açısına göre; yöneticilik bir meslek olarak kabul edilmemekte, bir işin yapılışı ile ilgili biraz bilgi ve deneyim sahibi olmak, o işi yönetebilmek için yeterliymiş gibi yanlış bir bakış açısının yerleşmesine sebep olmaktadır.
Hekimlik, mühendislik, hemşirelik, öğretmenlik vb. bir çok mesleği yapabilmek için o alanda eğitim almak ve diploma sahibi olmak zorunlu iken; iş yöneticiliğe geldi mi hemen hemen herkes çocukluktan gelen yönetme deneyimlerini ve çevreden edindikleri yöneticilik tecrübelerini gerekçe göstererek, hangi alanda olursa olsun her türlü yöneticilik görevini yapmaya talip olmaktadır. Çünkü, bu bakış açına göre yöneticilik ayrıca bir eğitim almayı gerektirmez ve her insanın yapabileceği bir iştir. Hatta bazen vasıfsız işgücünün “Ne iş olsa yaparım abi” solaganı “Ne tür iş olursa yönetirim” şeklinde uyarlanarak, her türlü yönetsel işe balıklama atlanmaktadır.
Bir çok işi yapmak için bir diploma, iş deneyim belgesi vb. şartı aranırken, yöneticilik konu olduğunda öncelikli koşul olan o alanda eğitim almış olma şartı bir kenara itilmektedir. Kamu kurumlarında yöneticilikle ilgili eğitimi olmayan bir çok kişi, başka alanlardaki mesleki eğitim ve uzmanlıklarını gerekçe göstererek çeşitli yönetim görevlerine aday olmaktadır. Yönetici olarak atanmada o alanda eğitim alma gibi bir zorunluluğun olmaması ya da yetersiz eğitime rağmen liyakatsız kişilerin atanmasının gelenek haline gelmesi, bu konuda yaşanan sorunların başlıca nedenidir.
Atandığı görevin gerektirdiği mesleki bilgi, beceri ve yeteneğe sahip olmayan kişilerin söz konusu görevle ilgili yeterli performansı gösterip göstermediği ölçülememektedir. Liyakatsız yönetici atamalarında, yetersiz kişi yönetici kadrosuna bir defa atandığında, atandığı kadro kazanılmış bir hak olarak kalmakta ve daha önceki kadrosuna eşdeğer bir kadroya düşürülememektedir.
Kurumların yöneticilikle ilgi görevlere atanacak kişilerin yeterli mesleki eğitim, deneyim ve kişisel özelliklere sahip olup olmadığını ölçecek bir adil seçme-yükseltme sınavını da kapsayan kurumsal kariyer geliştirme sistemi geliştirmeleri gerekmektedir. Yıllardır alışılagelmiş yol ve yöntemlerle yapılan işleri, durağan bir anlayışla (geliştirmeden, zenginleştirmeden, teknolojik gelişmelere uyumlu hale getirmeden) yaptırmak, yöneticilikten çok refakatçiliktir. Herhangi bir kurumda yöneticilikle ilgili görevlere aday olacak kişiler, yönetim alanında kalite ve standardı kabul edilmiş yetkin bir eğitim kurumunda eğitim almalıdır. Usta-çırak usulü öğrenilen yöneticilik taklitçilikten öteye geçemeyecektir.
Büyümeyi ve gelişmeyi amaç edinen başarılı kurumların hedeflerine, mesleki uzmanlıklarının yanı sıra yöneticilikle ilgili yeterli eğitimi almış profesyonel yöneticilerin sevk ve idaresi altında ulaşabilecekleri, hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Öğr.Gör.Mustafa ÇELİK